Allah o kadar kıskanç ki, hep o sevilsin ister.
Bir aziz, bir isteğini elde etmek için çileye girmişti. Ona böyle bir yüce istek çile ile elde edilemez; çileden çık da ulu bir erin bakışı sana düşsün, istediğini elde et diye bir ses geldi. Eren, o ulu eri nerden bulayım dedi. Camide dediler. Bunca kişi arasından nasıl tanıyım, hangisidir dedi. Dediler ki: Git o seni tanır ve sana bakar; bunu da şöyle anlarsın: Bakışı sana düştü mü, ibrik elinden düşer, kendinden geçersin; anlarsın ki sana bakmıştır. Öyle yaptı; eline içi suyla dolu bir ibrik aldı, mescitteki topluluğa su sunmaya başladı. Safların arasından geçerken ansızın onda bir hal belirdi; bir nara attı, ibrik elinden düştü, kendinden geçti, bir bucakta kalakaldı. Herkes gitti. Kendisine gelince yapayalnız olduğunu gördü. Kendisine bakan padişahı orda görmedi ama maksadına erişti.
Tanrı’nın öyle erleri vardır ki, pek yüce olduklarından Tanrı da onları kıskandığından halka yüz göstermezler; fakat dileyenleri, pek büyük dileklere kavuştururlar; onlara ihsanlarda bulunurlar.
Hüdavendigar Mevlana buyurur ki: “Ben sevgilimle gül bahçesine inip, gül bahçesinde dolaşıp gezerken, gülün yaprağının gölgesi dahi sevgilimin yanağına vurursa, ey sevgilim, seni ondan bile kıskanırım.”
Allah o kadar kıskanç ki, hep o sevilsin ister. Herşey ona ait olduğu için başka bir yere bakarsan onunla bakmanı, onun sevgisiyle sevmeni ister.
Hüdavendigar Mevlana yine buyurur: “Ey sevgilim, bu alemde ne kadar nazik, ne kadar zarif olursan ol, bil ki seni yaratan sevgili senden daha naziktir, daha zariftir.”
“Aşk, aşıkı kıskandığı için, onu halka düşman eder. Aşık, tamamiyle halktan kopar ayrılırsa, işte o zaman aşk, yüzünü aşıka döndürür.
Başkalarının işine gelmeyen, herkes tarafından reddedilen aşıkı, aşk padişahı yanına alır. Onunla dost olur, onunla diz dize oturur.
Halk, aşkı başından atınca, aşk da halktan soğur, onları sevemez olur. İçten de dıştan da halkın huyunu bırakır, aşkın huyuyla anlaşır, aşkın huyunu huy edinir.
Can, halk tarafından sevilirse, herkesi canlandırır, herkese gönül verir, her tarafa bakar, durur.
Aşk onu görünce der ki: ‘Saçlarım, sana gölge düşürdü.’ Aşık o saçların gölgesine girince, artık miskler, anberler koklamaya başlar.
Kendini aşka kaptırmış, yeni bir aşıksan; kendini acıya alıştır. Acılar ye, acılar iç de; Şirin sana Hüsrev’in balından ilaçlar versin!
Tebrizli Şems’ten bir mestlik elde edersin de, o mestlik, iki alemin de ötesinden seni alır, sensiz bırakır.”
HÜDAVENDİGAR MEVLANA
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.