Gözün görüş alanı sınırlıdır. Kalb gözü açılırsa dünya küçülür, başka alemler görülür.
- By: Mevlanarumi.org
- Posted on: Nisan 20, 2015
- 0 Comment
- Etiketler: aydınlanma, ışık, perde
Bir gün Şems-i Tebrizi Hüdavendigar Mevlana’ya “Neden ışık altında yazıyorsun?” diye sordu. Mevlana bir an Şems’in gözlerinin içine baktı ve “Gözüm karanlıkta görmez, ışık olmadan nasıl yazacağım?” dedi. O zaman, Şems: “Çalış her zerren göz olsun, bırak artık ışığı, ışıksız yaz” diyerek Hüdavendigar Mevlana’yı aylarca düşünceye soktu. Gün geldi, perde açıldı, o ışık oldu ve karanlıkları aydınlattı.
Gözün görüş alanı sınırlıdır. Kalb gözü açılırsa dünya küçülür, başka alemler görülür.
Şaşarım insanlara; erenler, aşıklar, yeri yurdu olmayan, şekli bulunmayan, neliği niteliği de olmayan aleme, neliksiz niteliksiz alemine nasıl aşık olurlar, nasıl o alemden yardım görürler, güç kuvvet bulurlar, o alemin tesiri altında kalırlar, derler. Halbuki kendileri gece gündüz o aleme girerler. Bir adam bir adamı görür, ondan yardım görür. Bu yardımı onun lütfundan, ihsanından, bilgisinden, anısından, düşünüşünden, onun neşesinden, üzüntüsünden elde eder. Bütün bunlar da mekansızlık alemindedir.
Allah, sesten, harften münezzehtir. Tanrı’nın sözü, harften sesten dışarıdır. Fakat sözünü de, dilediği her harften, her sesten, her dilden akıtır gider. Hani yollarda, saraylarda havuz başlarına taştan bir insan, yahut bir kuş yaparlar; o heykellerin ağızlarından su akar, havuza dökülür. Bütün akıllılar bilirler ki o su, taştan yapılma kuşun ağzından gelmiyor, bir başka yerden geliyor.
Yüce Muhammed, kendinden geçti de söz söylemeye başladı mı, “Allah dedi ki” derdi. Halbuki görünüşte onun dili söylüyordu fakat o arada yoktu; gerçekte söyleyen, Tanrı’ydı.
Ama bazıları “Kur’an böyle söyledi, şöyle söyledi” diyorlar. Kur’an kendi kendine hiçbir şey söylemez. Kur’an insanla dile gelir. Evet, Kur’an Allah kelamıdır. Allah, rüzgarla, bulutla, güneşle bunu söylemedi. Allah bu güzel kelamları bir ben-i ademin ağzıyla söyledi. O kim? Yüce Muhammed… Yüce Muhammed, bütün o güzel sözleri dile getirirken, hep Allah benden böyle konuştu, dedi. İçindeki o kudrete Allah ismini verdi. Her an her dakika Allah’ı zikretti. Bütün o güzellikler Allah’a ait dedi, bana ait demedi. Halbuki o, Hakk’la Hakk olmuştu, yani Allah’ın dışında hiçbir varlığı yoktu. Onun vücudundan Allah işliyor, tebligatlar, bilgiler oradan geliyordu.
Peygamber Efendimizin ilmi de Allah ilmidir, sevgi ilmidir. O, kainattaki her varlığa sevgi ile bakmıştır ve her bir varlık da hal diliyle ondan dile gelmiştir.
Hüdavendigar Mevlana, “Kur’an-ı Kerim’in bir ayetine mana vermeye kalktım, denizler mürekkep, ağaçlar kalem, yapraklar kağıt oldu. Ben tefsirini yaparken denizler kurudu, kağıtlar bitti, kalemler tükendi, ama mana bitmedi” dedi. Allah’ı içinde o kadar büyütüp güzelleştirmiş ki onun hakkında ne kadar güzellik sunsa yetmiyor, doyamıyordu.
Kur’an doğru söyler, ama Kur’an’a aşık olan, sahibine aşık olan, o Kur’an’ı hem daha çok sever, hem daha da genişletir, güzel anlamlara götürür.
“Mademki güneşin kuluyum, hep güneşe ait sözler söylemeliyim. Ben ne geceyim, ne de geceyi sevmedeyim. Böyle olunca rüyadan bahsetmem gerekir mi?
Mademki güneşin elçisiyim, onun tercümanı olayım, ona sorayım da size cevap vereyim.
Mademki değer bakımından güneşe benziyorum, yıkık yerleri aydınlatmalıyım, mamur yerlerden kaçınmalıyım, harap sözler söylemeliyim.
Mademki gönlüm senin toprağının kokusunu almıştır, sudan bahsedersem, civarındaki topraktan utanırım.
Yüzündeki örtüyü kaldır, yüzünü aç! Çünkü senin yüzün çok kutludur. Yüzün örtülü olarak konuşmamı bana reva görme!
Hasetçi halimi sorarsa, gönlüm şükretmeden bile korkar da, hemen şikayete başlarım. Çektiğim ızdırapları söylemeye koyulurum.
Dilimi susturdum. Çünkü kitap gibi bir gönlüm var. Yanıp kavrulmuş gönlümün dertlerini söylemeye başlasam, senin gönlün yanar yakılır.”
HÜDAVENDİGAR MEVLANA
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.