Kâmil İnsan

Önemli olan insan sevgisidir, gönlüdür, teferruat değil. İster Muhammediye’de, ister İseviye’de, ister Museviye’de teferruatta bulunan fakat gönlü, aklı başka yerde olan kişiye nasıl dindar denilebilir ki? Ama gönül o yolun sahibinde ise mesele yok. Nerde olursa olsun, namazında niyazında gibi görünen, kisvelere bürünmüş kişilere aldanmayın. Allah bunların içinde değil; Allah, güler yüzde, tatlı dilde, merhamet, şefkat bulunan yerdedir. Hakk yüzünü bütün insanları bir görüp hiç ayırım yapmayarak sevgisini sunandan gösterir.
Asıl sarraflık, altını vitrinde görüp tanımak değil, her yerde tanımaktır. Hakikat altınını da sahifelerde, sözde değil, ayak altında da görünce tanımaktadır bütün iş.
Kamil insan, her devirde bir tanedir. O, lütuf ve keremleriyle ahlakımızda bize yaramayacak, ne gibi kirler varsa, onları yavaş yavaş, hatta haberimiz olmadan temizler. Biz o Kudret’i annemiz gibi tanıyıp, onun kucağına atıldıktan sonra, o da bizi elbette, evlat olarak bağrına basar ve yüzümüzdeki, gözümüzdeki kirleri, anne şefkati ile mukayese bile edilmeyecek kadar hudutsuz bir şefkatle temizler.
Bizim maneviyatımız, tevhidimiz, sevgidir. Sevginin icabı da şefkattir. Herhangi birimizden bu bağışlayıcı şefkat tecelli edince, ondan manevi gıdamızı almaya, onun gönlünden ‘Deryayı Ahadiyet’e atılmaya çalışırız. Onun akıl ucu o ‘Derya’dadır; göz ucu da bizde. Biz onu ne kadar seversek, birgün aniden onun gönlüne gireriz. O alemi, kalem tarif edemez. Bu sevgi, menfaat sevgisi değil, Allah sevgisidir.
Bir gün biri Hazreti Peygamber Efendimizin huzuruna gelmiş ve, “Ya Resulullah, sana bir sorum olacak” demiş. Peygamber Efendimiz bakmış, hemen adamın bir sıkıntısı olduğunu anlamış. “Buyur, sor.” demiş. Adam devam etmiş, “Bilerek bilmeyerek hatalara düştüm, suç işledim. Yarın bir gün Hakk’a yürüyünce, korkuyorum, cehennemde yanacak mıyım?” Tam o sırada da, karşıdan bir anneyle çocuğu geçiyormuş. Hazreti Peygamber’imiz cevap vermiş, “Şu anneyle çocuğunu görüyor musun?” “Evet” demiş adam “Görüyorum.” Hazreti Resulullah devam etmiş, “O anne ister mi çocuğu ateşte yansın?” “İstemez” demiş adam. “Peki, demiş çocuk ateşe düşse annesi ne yapar?” Adam yine cevap vermiş, “Anne hemen atar kendini ateşe.” “Neden?” diye sormuş Hazreti Peygamber. “Çünkü” demiş adam, “Anne şefkat doludur.” Peygamber Efendimiz gülümseyerek devam etmiş, “İlahi Hakk! Annede bu kadar şefkat varsa, Allah baştan aşağı şefkattir.”

“Sen hududsuz, şefkatle dolu bir sevgilisin, bizi kucakla! Allah da bilir ki aşığı okşamak, onun gönlünü almak ayıp değildir.
Ay yüzünü aşıklara gösterdiğin geceden beri herkes kararı olmayan gökyüzüne döndü. Hiç kimsede karar ve huzur kalmadı.
Üstünlük, lütuf, ihsan denizinin feyzinden başka hiç bir şeyde ümidimiz yok! Seni övmeye, seni anlatmaya imkan yoktur!
Seni sevmenin zevkine vardık. İhtişamını, büyüklüğünü gördük de öyle şaşırdık kaldık ki, elimiz hiç bir iş tutmaz oldu.
Bizler yüzlerce tuzaktan kahramanca sıçrayıp kurtulmuş kuşlar gibiyiz. Ama senin tuzağın öyle bir tuzak ki, oradan kurtulmanın, uçup kaçmanın imkanı yok!
Aşkının elçisi, sabah şarabı sunan sakî gibi geldi de bize o mahmurluk vermeyen şarabı sundu.
‘Gücüm kuvvetim yok, ayrılık yüzünden perişanım, hastayım’ dedim. ‘Acele etme! Şimdi hemen özür getirilecek zaman değil’ dedi.
‘Bahaneler icat etmiyorum. Halim yok. Hıçkıra hıçkıra ağlamıyorsam, perişan bir halde değilsem özrümü kabul etme!’ dedim.
Halini unut da aşk şarabını içmeye bak. Aşıkların ne iradeleri vardır, ne de ihtiyarları ellerindedir.
Rahattan, ızdıraptan, benlikten kendini hatırlamaktan kurtulmadıkça seni vuslata erenlerin, manen Hakk’ı bulanların yanına almazlar, oraya varmaya yol vermezler.”

HÜDAVENDİGAR MEVLANA

About Author

Mevlanarumi.org

Administrator of mevlanarumi.org

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.